Sayfalar

21 Kasım 2010 Pazar

Edebiyat Fizik Karışımı - Hayattır… Hayatı anlayabilmektir fizik

HAYATIM FİZİK

Hayattır…
Hayatı anlayabilmektir fizik…

Pencereleri tıklayan yağmurlar eşliğinde, küçük bir kızın yüreğine korku salıp soluğu anne babasının odasında aldıran, mavi ışıklı bir ağaç dalı misali ihtişamla toprağa düşen yıldırımdır. Çocukça bir yürekle yapılmış kâğıttan geminin, taş sokaktaki bir su birikintisi üzerinde çaresiz çırpınışını, optikten yararlanarak, bir çift gözle görebilmektir.

Kara kışta, mendirekteki deniz feneri dahi kendine dertleşecek bir dost ararken, kordon boyundaki bir banka oturup uzaktaki sevgiliyi düşlerken, ayazdan üşüyen ellerinle sevgili yerine paltona sımsıkı sarıldığında, kibirli kar tanelerinin yalnızlığı sevişleri ve , “ git buradan” diyerek birbirlerini itişleridir.

İlkbaharda, hayata “ elveda” diyen kahverengiyi, “merhaba” diyen yeşili görebilmek adına, içindeki pozitif enerjinle pencerenin camını moment uygula***** açabilmek, dışarı koşup toprağa ayak bastığında, bütün stresini, sıkıntını bir “oh” deyişle def edebilmektir.

Ağustos sıcağında aracına atlayıp serin sulara kızgın kumlara koşarken, araç lastiklerinin sıcaktan eriyen asfalta sürtünüşünü göze alıp, “ ne zaman varırım ?” diye sorabilmek kendine, camdan dışarı baktığın da, çoktan gevşemiş, tatile çıkmış elektrik tellerinin sen ileri doğru giderken, nasıl da sana inat geri geri yol aldığını seyredebilmektir.

Bir hayat döngüsüdür, yaşamın felsefesidir fizik. Yaşam olayları bir meraktır ki incelenirken, formüller ve çözümlerin üretilişi sırasında, bilimi bir vücut olarak ele aldığımız da; astronomi, kimya, biyoloji ve jeoloji gövde, psikoloji ve tarih bacak ve kollar, matematik ise kalp olarak düşünülürse, beyindir fizik. Hayat ağacında ki bilim dallarının çıktığı o sert gövdedir, ağacın kendisidir.

Galileo’nun dünyanın yuvarlaklığı uğruna Azrail’i erken tanıyışı, vakti gelmeden toprak oluşudur. Darvin’in giden bir nesne olan gemide, durur vaziyette oluşu, bu arada da, rahiplikten fiziğe olan momenti, yıldırım aşkıdır. Newton’un diferansiyel ve entegral hesabının, çekingenliğiyle 38 yıl süren kavgasıdır.3 yaşında konuşmaya başlayan, 9 yaşında isteklerini tam olarak anlatamayan, hiçbir zaman başarılı olacağına inanılmayan, öğretmenlerinin, adını “tembel köpek” taktığı Eınsteın ve birden ortaya çıkan, beyninin % 4’ ünü kaplayan zekâsıdır. Onunla her şeyin göreceli olması, hızlı nesnelerin kısalması, doğru nesnelerin eğrilmesi, evrenin eylemsizlik çerçeveleriyle doluşudur. Aristo’yla, duran nesnelerin durmaya devam etmesi, hareket eden nesnelerin ise durmaya çalışmasıdır.

Suyun şişeye “şırıl” sesiyle dolduruluşu sırasında hain huninin havayı içeride hapis etmesi, havanın bu esarete fazla dayanama*****, “yeter ulan!” diyerek, huniyi yukarı itişidir.Suyun çakallık yaparak, aradan sızıp uça ese şişeye doluşu, “şırıl şırıl” sesidir.

Çapkın tarağın saçla buluşmasının ardından, saçı aldatarak, bir göz kırpışıyla diğer nesneleri kendine çekmesidir. Çapkın tarağın çekiciliğidir.

Kedi ve köpeklerin 80’li yıllara olan aşkı, siyah-beyaz’ı renkli televizyonlara değişmeyişidir.

Doğanın bizim varlığımızdan habersiz, nesnel olarak var olan bir şey olmadığını anlayabilmektir. Eğer ele alınacak bir sistem var ise bunun bir tek doğa değil, doğa ile bizim birleşmemizden oluşan bir sistem olduğunu kavrayabilmektir. Olaylar olsa da olmasa da zamanın aktığını, madde var olsa da olmasa da uzayın var olduğunu düşünmek yerine, maddenin olmadığı yerde uzayın, değişimin olmadığı yerde zamanın anlamsızlığını anlayabilmektir.

Nedenler ve sonuçlar arası bir bağ kurabilmek, sebepleri başka yerde aramayıp doğa bilimlerinin sona varışını önlemektir.

Matematikle konuşabilmek, felsefeyle yaşamaktır fizik!

Ak saçları birbirine karışmış, ütüsüz komik önlüğü deneyler arasında farklı renklerdeki sıvılarla lekelenmiş, sürekli formül ve teorilerle uğraşmaktan çevresinde olaylarla hiç ilgilenmeyen, sosyal yönden sıfır, insanların anlamadığı terimlerle konuşup deli zannedilen adamların uğraştığı, okullarda en zor, başarılması imkânsız olan bir ders midir ki fizik?

O hayatın içinde, var oluşun gizeminde saklıdır. Skaler büyüklüğümle, harıl harıl vektörsel bir büyüklüğe ulaşabilmek adına çabalarken kendimi görüyorum fizik kitaplarım arasında. Kendi hızımı kendim belirlemem adına serbest düşme hareketiyle atılmışım hayata.

Başaksı boyun 1,65 cm ve eşit kollu terazi buğdaysı bir tene sahip olan bedenimin kütlesini dünyanın çekim alanında 55 kg olarak hesaplıyor. Fiziğime ve ruhsal olgunluğuma aldırmadan, 17 olduğunu söylüyor sayıların dili olan matematik yaşımın. Bütün birimlerim, ölçülerim belli şayet, doğrultum ve yönüm henüz kesinlik kazanmış değil. Sadece heves ediyorum, hedefliyorum ve olması için çabalıyorum. Evrende yer kaplıyorum. Bir maddeyim ve skaler bir büyüklükteyim.

Amacım; sadece büyümek ve olgunlaşmak değil, bunun yanında vektörsel bir büyüklükte kazanabilmek. Yolumu ve nasıl, nereye yürüdüğümü kestirebilmek… Doğduğum günü referans noktam sayarsam; yörüngem üzerinde doğrusal bir hareketle ilerlerken kendi mutlak hızımı nasıl takip ediyorsam, çevremde de en iyisi ben olmalıyım, çevrem ile aramda ki bağıl hızı da göz ardı etmemeliyim. Çünkü kendime rakip gördüğüm birileri olursa, bir azme, bir hırsa da sahip olurum.

Belki vektörsel bir büyüklüğe sahip olabilme düşüncesinin verdiği azimle bu yolda yürürken, önüme engeller de çıkar. Yol pürüzlü yahut da kaygan olabilir, o zaman sürtünme kuvvetini de hesaba katmak zorunda kalabilirim. Hedeflerime moment uygulamamak için bu kuvvetin statik değil de, kinetik olması için çabalamam gerekecektir. O zaman da yıllarca içimde biriktirdiğim heveslerim, ideallerim yani potansiyel enerjim bana yardımcı olacaktır. Eğer hedeflerim ve isteklerim olmazsa ve bunları içimdeki azmim ve hırsımla birleştirmezsem, yolun sonuna kadar ulaşmam imkânsız olabilir. Yani engeller karşısında statik kalabilirim.

Hedefime ulaşmak için yürüdüğüm yolda beni aydınlatan bir ışık kaynağına da ihtiyaç duyarım. Benim de bu ışığa karşı duyarlı olmak gerekecektir. Bir kulaktan girip diğerinden çıkmaması adına ne saydam ne yarı saydam olmalıyım. Üzerime düşen ışığı saydam olma***** geçirmeyerek içimde hapis etmeyelim. Gün gelir belki yararı olsun diye başkalarına da yansıtabilirim.

Zamanı geldiğinde bir prizma olup bana yansıtılan saf, bilgi dolu, beyaz ışığı içimdeki kırılma indim yardımıyla işlemeliyim. Renk demetlerine spektruma çevirip, her renkten farklı bir ders çıkartmalıyım kendime. Sonra bir mercek olmalıyım, tüm bilgilerimi, tüm ışıklarımı bir araya devşirip vektörsel bir büyüklüğe ulaşabilmek adına bir yol, bir hayat çizmeliyim kendime.

İşte o çizeceğim hayatı anlayabilmektir fizik…

Bazen de durup “nerdeyim” ve “nasılım” dercesine bir bakmalıyım kendime.

İşte o zaman da; bakışlarımın yansıttıklarının geri dönüşünde kendimi görüp,
“Kahretsin! Bugün de çok güzelim” diyebilmektir fizik.



TURGAY ÇUMAK (DEMOKRAT GAZETESİ KÖŞE YAZARI)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kral Google madness - Çıldırdık !.